Kültür Sanat
Osmanlı’da Vakıf Medeniyeti Zirve Noktasındaydı
![](resimler/detay/120112.jpg?)
Ziya Kazıcı’nın 'Osmanlı Vakıf Medeniyeti' isimli kitabı, Osmanlıda vakıfların nasıl bir gelişme gösterip zirve noktaya çıktığını, vakıf medeniyeti denebilecek seviyeye ulaştığını anlatan ilmi bir çalışmadır.
Vakıflar, kuruluşu itibariyle dini ve hukuki özellikler taşıyan, icraat ve sonuçları itibariyle de ictimai ve iktisadi mahiyeti olan hayır kurumlarıdır. Geçmişte toplum hayatının nizamında, ahenginin sağlanmasında mühim rol oynamış olan bu kurumlar, tarihimizde insanların yeme içme ihtiyacından başlayarak, eğitim, ibadet, konaklama, sağlık, temizlik gibi hayatın bilinen hemen her sahasında, birçok sosyal ihtiyacın karşılanmasında büyük hizmetler görmüşlerdir. Vakıfların gördüğü hizmet çeşitliliği o kadar fazladır ki, bunlar kolay kolay sayılabilecek gibi değildir. Bu yüzden bizim tarihimizde vakıflar daima dini ve sosyal hayatın merkezinde olmuştur.
Prof. Dr. Ziya Kazıcı’nın Osmanlı'da Vakıf Medeniyeti isimli kitabı, Osmanlıda vakıfların nasıl bir geliÅŸme gösterip zirve noktaya çıktığını, vakıf medeniyeti denebilecek seviyeye ulaÅŸtığını anlatan ilmi bir çalışmadır. Kitap, Bilge Yayıncılık tarafından 2003 yılında yayınlanmış. Kitabın yeni baskıları ise Kayıhan Yayınları'ndan çıkıyor. Yazar, vakfın Ä°slam dinindeki menÅŸei hakkında da bilgiler verir. Peygamberimiz ve Hz. Ömer (r.a.) dönemindeki uygulamalara temas eder. Eserde, Ä°slam devletleri ile Osmanlı öncesi Türk Ä°slam devletlerindeki vakıflarla ilgili faaliyetler de incelenir.
Vakfın dayanağının Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (sas)’in hadis-i ÅŸerifleri olduÄŸunu belirten Kazıcı, “Ä°nsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan, malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan (baÅŸka bir ifade ile vakfedilen), vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır” ifadelerinin, Müslümanları hayır yapma, vakıf kurma hususunda birbirleriyle yarışırcasına harekete geçirdiÄŸini ifade eder. Vakıfların diÄŸer önemli bir dayanağı da, Hz. Peygamberin (sas), sadaka-i cariye ile ilgili hadis-i ÅŸerifidir. Ebu Hüreyre (r.a.)’den nakledilen hadis-i ÅŸerifte Hz. Peygamber (sas); “Ä°nsanoÄŸlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak devam eden sadaka (sadak-i cariye) sahibi, faydalanılan ilim ve kendisine dua eden evlad bırakanların amel defterlerinin hayır hanesi açık kalıp kapanmaz” buyurmaktadır. Yazar, hadisçilerin sadaka-i cariyeyi vakıf ile tefsir etmiÅŸ olduklarını ve sadaka devam ettiÄŸi müddetçe sevabının da devam edeceÄŸini söylediklerini aktarır.
Vakfın kuruluşunda yalnızca Allah rızası gözetilmiştir
Ziya Kazıcı, eserinde vakfın çeÅŸitli tariflerine yer vermiÅŸtir. Bu tariflerden birisi de, “KiÅŸinin mülkiyetinde olan malın tamamını veya bir kısmını, yalnızca Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle, halkın herhangi bir ihtiyacını gidermek üzere, dini, hayır ve sosyal bir gayeye ebedi bir ÅŸekilde tahsis etmesiyle kurulan müessesedir” ÅŸeklindedir. Vakfın daha birçok tarifinin olduÄŸu belirtilen eserde, daha baÅŸka vakıf tariflerine de temas edilir. Kitapta yer alan tariflerden ÅŸu ortak neticeleri çıkarmak mümkündür. Vakıf iÅŸinin arkasında kesinlikle zorlama yoktur. Bu hayır iÅŸlerinin vücuda getirilmesinde yalnızca Allah rızası gözetilmiÅŸtir. Vakfedilen maldan halk istifade ettiÄŸi için bu hizmet bir kamu hizmetine dönüşmektedir ve insanlar bu hizmetlerden faydalanmaktadır. Ä°slam’da vakfedilen mal, Allah’ın malı olarak kabul edilmektedir. Vakıf sahibi, vakfettiÄŸi malını, mülkünü daha sonra geri alamaz.
Anadolu’nun Ä°slamlaÅŸmasında vakıflar çok büyük hizmetler görmüştür
Ä°slam ve Türk tarihinde sadece Allah rızası gözeterek kurulan vakıflar, esaslı geliÅŸmesini Osmanlı Devleti döneminde yaÅŸamıştır. Osmanlılar, Anadolu’da kendilerinden önceki Müslüman Türklerin yaÅŸayış tarzlarından, iktisadi, siyasi, ahlaki özellikleriyle ilgili hususlardan faydalanarak, daha sonra bunları geliÅŸtirip en olgun bir seviyede teÅŸkilatlandırma yoluna gitmiÅŸlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin mirasından da bu yönde büyük istifadeleri olmuÅŸtur. Vakıflar konusunda da aynı metodla devraldıkları mirası geliÅŸtirip zenginleÅŸtirmiÅŸler ve tarihteki en olgun seviyesine çıkarmışlardır.
Ziya Kazıcı, vakfiyelerin, vakıfların ne derece önemli hizmetler gördüğünü ortaya koyan önemli belgeler, ÅŸahitler olduÄŸunu belirtir. Tarihimizde vakfın gördüğü en önemli hizmetlerden biri de, insanların Ä°slam dinine girmelerini saÄŸlamak olmuÅŸtur. Ãœlkelerin, özellikle Anadolu’nun Ä°slamlaÅŸması’nda vakıflar çok mühim görevler görmüşlerdir. Ziya Kazıcı, bu konuya ışık tutması için Selçuklular zamanında kurulan Altun-aba Vakfı’nın güzel bir örnek teÅŸkil ettiÄŸini ifade eder. Vakfın vakfiyesini neÅŸreden Osman Turan’dan ÅŸu bilgileri aktarır: “Bu vakfın dikkati çeken bir kaydı da Ä°slamlaÅŸma faaliyetine aittir. Konya ÅŸehrinin dış kısmında Meydani mahallesinde bulunan ve 18 odası olan hanın gelirinden beÅŸte birini yerli ve yabancı olup da Ä°slam dinini kabul eden Hıristiyan, Yahudi ve Mecusilerin, yemek, elbise, ayakkabı ihtiyaçlarını gidermek ve sünnet edilmeleri, namaz kılacak kadar Kur’an öğrenebilmeleri için gereken masrafları karşılamak maksadıyla vakıf eyledi.” Vakfiyede yer alan bu ifadeyle, Selçuklu mülkünde gayr-ı Müslim tebanın Ä°slam’a geçmesinde vakıfların oynadığı önemli rol anlatılır.
Osmanlı da, fethettiÄŸi yerlerde kurulan vakıflardan ve iskan politikasından bu konuda faydalanmıştır. Vakıflar, fethedilen yerlerde Ä°slam’ın yayılmasında büyük kolaylıklar saÄŸlamıştır. Kurulan tekke, zaviye, cami, medrese ve imaret gibi kurumlar sebebiyle buralara ÅŸeyh, müderris, imam, vaiz gibi ÅŸahsiyetlerin göç etmesi, Anadolu’daki Türk halkının da buralara göç ederek yerleÅŸmesini saÄŸlamıştır. Fethedilen yerlere gelen göçmenlerin ihtiyaçları, yerleÅŸinceye kadar vakıflar tarafından karşılanmıştır. Onlar da göç ettikleri, yerleÅŸtikleri yerlere Türklerin, Ä°slam’ın inanç ve medeniyetini taşımışlardır. Bu sayede fethedilen yeni yerler, kolay ve hızlı bir ÅŸekilde TürkleÅŸmiÅŸ ve Ä°slamlaÅŸmıştır. Ayrıca, ilhak edilen, Osmanlı bünyesine yeni katılan yerlerdeki vakıflara da, vakfiyesindeki ÅŸartlara uygun olarak yönetildiÄŸi müddetçe dışarıdan müdahalede bulunulmamıştır. Dışarıdan yapılabilecek baÅŸka müdahalelere de mani olunmuÅŸtur. Burada aranan tek ÅŸart, vakfın, vakfiyesinde belirtilen ÅŸartlara uygun olarak yönetilmesidir. Bu yönüyle Osmanlı, vakıfları koruma ve ÅŸartnamelerine uygun olarak faaliyet göstermeleri hususunda titiz bir yaklaşım göstermiÅŸtir.
Osmanlı’da vakıflar, sadece fakirlere yardım amacıyla sınırlı kalmamış, umumi hayatın her sahasında, kültür, ilim ve irfanımıza da önemli hizmetlerde bulunmuÅŸlardır. Ayrıca ÅŸehirlerin her türlü amme hizmetleri, sosyal yardımlaÅŸma, imar ve iskânında da mühim rol oynamışlardır. Bu kurumların dini mahiyet taşımaları, devamlılıklarını saÄŸlayan en önemli unsur olarak kabul edilir.
Vakıfların en önemli hizmetlerinden birisi de, eğitim-öğretim alanındaki faaliyetleridir
Vakıfların gördüğü hizmetlerin en önemlisi ve en baÅŸta geleni, eÄŸitim ve öğretim alanındaki faaliyetlerdir. Bunun için tahsil görecek talebelerin, yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını giderecek bir mekânın tahsis edilmesi gerekmektedir. Mekân ihtiyacının giderilmesinden sonra eÄŸitimi verecek kadronun kurulması gelir. Bunlar hep maddi imkânlarla gerçekleÅŸtirilebilecek iÅŸlerdir. Osmanlı’da bu ihtiyaç büyük ölçüde vakıfların sunduÄŸu imkânlar sayesinde giderilmiÅŸtir. Osmanlı’nın kuruluÅŸundan baÅŸlayarak yıkılışına kadar eÄŸitimle ilgili giderler vakıf kurumu tarafından karşılanmıştır. Vakıflar bu yönüyle devletin eÄŸitim için ayıracağı bütçeyi karşılayarak, onu büyük bir yükten kurtarmıştır.
Ekonomik yönden hem devlete ve hem de halka büyük faydaları bulunan vakıflar, devletle halk arasında köprü vazifesi de görmüşlerdir. Osmanlı eÄŸitim sisteminin kalbi olarak deÄŸerlendirebileceÄŸimiz medreseler, vakıflar sayesinde eÄŸitim hizmetini görebilmiÅŸlerdir.Fatih Sultan Mehmet, Ä°stanbul’u fethettikten sonra ‘Sahn-ı Seman’ medreselerini kurmuÅŸ, bu medreselerin yaÅŸaması için geniÅŸ vakıflarda bulunmuÅŸtur. PadiÅŸahların dışında vezirler, devlet adamları, saray mensupları da medrese kurmuÅŸlar, bu da baÅŸta Ä°stanbul olmak üzere devletin ilim merkezi haline gelmesini saÄŸlamıştır. Osmanlı devlet ricali, sadece kendi adlarına vakıf kurmakla kalmayarak baÅŸkaları tarafından kurulan vakıflara da yardım etmiÅŸlerdir. PadiÅŸahlar bu konuda her zaman başı çekmiÅŸlerdir. Özellikle geliri azalan vakıflara yardım etmiÅŸler, onların faaliyetlerine rahat bir ÅŸekilde devam etmelerini saÄŸlamışlardır.
“Sultanların veya ÅŸahısların hayratıyla beslenen sayılamayacak kadar çok güvercin sürüsü var”
Osmanlı’da vakıfların tesirlerini hayatın her safhasında görmek mümkündür. Hayvanların istifadesi için kurulan vakıflar, hepimizin bildiÄŸi ve ecdadımızın bu davranışıyla iftihar ettiÄŸimiz hususlardandır. Yazar, 1874 yılında Ä°stanbul’a gelen Ä°talyan seyyah Edmondo de Amics’in, konuyla ilgili ÅŸu gözlemlerini paylaşır bizlerle: “Sultanların veya ÅŸahısların hayratıyla beslenen sayılamayacak kadar çok güvercin sürüsü var. Türkler, kuÅŸları himaye edip beslerler. KuÅŸlar da onların evlerinin etrafında, denizin üstünde ve mezarların arasında ÅŸenlik eder. Ä°stanbul’da her yerde, insanın başı üzerinde, dört bir tarafında kuÅŸlar vardır. Åžehre köy neÅŸesi dağıtan ve ruhunuzdaki tabiat duygusunu durmadan yenileyerek içinizi serinleten cıvıl cıvıl sürüler, size şöyle dokunup geçer.” Osmanlılar, yırtıcı kuÅŸları bile ihmal etmemiÅŸler, bazı imaretlerde artan yemekler israf edilmeyerek bu hayvanların aç kalmaması için deÄŸerlendirilmiÅŸtir.
Ulaşımdan ziraate kadar hayatın her sahasında yaygınlaşan vakıfların hizmetlerini sayabilmek mümkün değildir. İnsanı ekonomik ve ruhi yönden rahatlatan bu kuruluşların, sanat, kültür, ilim ve irfan bakımından da Osmanlı toplumunu yücelten etkileri olmuştur. Ayrıca bu kuruluşlarda görev yapanlar, görevlerinin karşılığı olarak ücret alırlar. Böylece vakıflar, sağladıkları istihdamla ekonomiye büyük katkıda bulunmuşlardır. Osmanlılar, devletin sosyal ve ekonomik yönden zenginliğinin gelişmesi için vakıfların kurulmasını teşvik etmişlerdir.
Ä°slam toplumunda, özellikle Osmanlı’da, cami, medrese, tekke ve zaviye, kervansaray, imarethane, han, çarşı, arasta, bedesten, hamamlar, hastane, çeÅŸme ve daha birçok eser vakıflar tarafından kurulmuÅŸtur. Kitapta bu eserlerin her biriyle ilgili olarak geniÅŸ ve deÄŸerli bilgiler verilmektedir. Ayrıca vakıf eserler sebebiyle mimari ve sanat da büyük geliÅŸme göstermiÅŸtir. Kitap, vakıf kurumunun Osmanlı yönetimi içinde geçirdiÄŸi teÅŸkilatlanma, kurumlaÅŸma safhaları hakkında da bilgiler verir.
Yazarın, Osmanlı medeniyetini oluşturan en önemli unsurlardan birisi olan vakıflar hakkında bizlere çok değerli bilgiler veren bu araştırması, aynı zamanda tarihimiz ve medeniyetimizin yüceliğini, yüksekliğini belgeleriyle ortaya koyan büyük bir hizmettir.
Metin Uygun
Henüz yorum yapılmamış.